23 Eylül 2015 Çarşamba

Roncesvalles - Larrasoana

Roncesvalles'deki meşhur 790 km tabelası
Not: Tüm Camino de Santiago boyunca 14000'e yakın fotoğraf, 100'e yakın video çektim. Yüzlerce ses kaydım var. Anlattıklarımın saat saat şeklinde olmasının sebebi ses kayıtlarımdır. Yazılanlar, o anlardaki düşüncelerim ve yaşadıklarımdan oluşmaktadır. Gelecekten bilgi çok nadiren vereceğim. Yaşadıklarımı bu şekilde anlatmamın sebebi, Camino boyunca başınıza neler gelebileceğini canlandırmanız içindir. Blogda ayrıca Camino de Santiago ile alakalı ihtiyacınız olan her türlü teorik bilgiyi de bulabilirsiniz.


 

16 Temmuz 2015


Roncesvalles'teki albergue ve ranzalar
Mükemmel geçen ilk günümün ardından sıra geldi Camino de Santiago'nun ikinci gününe... Dün Saint Jean Pied De Port'tan Roncesvalles'e kadar 26 km boyunca yürüdüm ve gün baştan sona Pireneler'e tırmanıp aşağı inmekle geçti. Bugünkü varış noktam 27 km ilerideki Larrasoana kasabası. Yolculuğun bir gün süren Fransa etabı bitti, artık tamamen İspanya'da olacağım.

Roncesvalles'teki devlet alberguesi gerçekten çok büyük. Geçmişte bir kilise olan albergueyi kapatıp yerine yeni bir yer açmışlar. Her katta koridorlar ve koridorlarda karşılıklı olacak şekilde 2'şer tane ranza var. Kural gereği herkes albergueye girerken ayakkabılarını ve batonlarını da girişte bırakıyor. Dışarının pisliğinin içeri girmemesi için güzel bir yöntem.

Önceki araştırmalarımdan elde ettiğim tecrübeler sayesinde güne hazır başlayacağım. Akşamdan yıkandım, kıyafetlerimi yıkadım, çantamı hazırladım, yürüyüşte üstümde olacak kıyafetlerimi kenara koydum.

Yürümek için çok güzel bir sabah
Sabah 5.30: Bizimkilerle akşamdan anlaşıp alarmımızı sabah 6.15'e kurmuştuk. Ancak kaldığım yer kalabalık olduğundan erken kalkanların alarmı ile uyandım. Hatta saat 3'e alarmını kuran bile vardı! Yatakta dönüp durmama rağmen tekrar gözüme uyku girmiyor. Güneş doğmadan yola çıkanlarla ilk kez bugün karşılaşıyorum. İşin garip yanı, herkes o kadar yavaş yürüyor ki, erken yola çıkmamı gerektirecek bir durum yok.

6.30: Yürüyüşe başladık. Güneş daha yeni doğuyor. Hava sıcak ancak gece çok üşüdüm. Uyku tulumumu yanıma almamam bir hataydı sanırım. Havlumu battaniye olarak kullanmak zorunda kaldım. Karasinekler ise her yerde! Rahat rahat oturmama izin vermiyorlar. Neyse ki gece olunca onlar da ortadan kayboldular. Yine de gece ısırılmışım...

Kaybolmak imkansız
6.50: Kendimi şu anda Yüzüklerin Efendisi'ndeki Frodo gibi hissediyorum. Ormanlık bir alanda, patikada ilerliyoruz. Yanımda da yüzük yerine taşıdığım kıymetlim, taşım (Cruz de Ferro için) var.

7.11: Sabah kahvaltı yapmadan yola çıktık. Şimdilik birkaç kilometreyi geride bıraktım. Günün ilk kasabası olan Bourgette'den geçtik. Yol genellikle ormanın içinde patikadan, nadiren de asfalttan geçiyor.

8.36: Etrafta çayırlar ve otlayan inekler var. Dünkü yokuşlardan eser yok bugün. Hafif yokuşlar olsa da genellikle düz. Antonio ve Carol genellikle önden ilerliyorlar. Ben de arkada Constantin ile muhabbet ederek yürüyorum. Espinal'de kahvaltı molası verdik. Ben ise sadece kahve istedim. Daha sadece 6 km ilerledik. Önümüzde 21 km var.

Otlayan inekler
Bir süre sonra Constantin de ileriden gitmeye başladı. Ben de bilerek arkada kaldım. Bu şekilde hem rahat rahat fotoğraf çekiyorum hem de tek başıma kalacak vaktim oldu. Biraz olsun düşünmeye vakit kalıyor.

Önümde şu anda bir dayı var. Sırt çantasında hem peregrino olduğunun işareti olan deniz kabuğu, hem de sarı ok arması var. Kıskanmadım değil. Ben sadece deniz kabuğu taşıyorum. Şu anda bir tepenin zirvesine geldik. Etrafım da açık olduğu için karşımdaki sıradağları net bir şekilde görebiliyorum.

Mutlu peregrino
9.19: İçimdeki bütün kızgınlık, öfke, nefretin benden sökülüp atıldığını hissediyorum. Yerini ise, rahatlık, sakinlik ve huzura bıraktı. Belki daha çok erken ama insanların davranışları, doğanın ortasında yürümek ve sadece etrafı dinlemek belki de buna sebep oluyor. Ya da Camino'nun insanlara yaşattığı duygulardan biri de budur.

10.31: Yanımda tekrar Constantin var. Beraber bir tepeyi çıkıyoruz ve kendi hayatlarımız üzerinden muhabbet ediyoruz. Manzara çok güzel. Tek sıkıntım güneşin kendini hissettirmeye başlaması ve biraz da terlemiş olmam.

Ormanın ortasından geçen yollar
11.45: Ara vermeden ilerliyoruz. Kahvaltı yapmadığım için iyice acıkmaya başladım. Sadece bir kahve ile duruyorum. Ormanlık alanda yürümeye devam. Google Street View'de gördüğümden çok daha farklı burası. Orada genellikle asfalt yolu görsem de, yol için ormanın arasında patikalar oluşturmuşlar. Tam da istediğim gibi...

Muhabbet ettiğimiz için yürümek daha kolay oluyor. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında değilim. Bizimkiler ise arayı bayağı açtılar. Onları bulduğumuzda öğlen yemeği için bir yerde durup dinlenmemiz güzel olacak. Constantin de, ben de bayağı açız.

Zubiri'de yemek yediğimiz dere kenarı
12.52: Zubiri'ye vardık. Köprüden geçerken nehir kenarında oturup dinlenen Antonio ve Carol'u gördüm. Biz de yanına gittik ve uzun zamandır beklediğim yemek molasını sonunda verdik. Güzel bir dinlenme de oldu bizim için. Hatta Antonio biraz da olsa uyumaya vakit buldu. 20 km ilerlemişiz bile. Tekrar yola koyulmanın vakti geldi...

Birkaç gündür hiç Türkçe konuşmadığım için düşüncelerim İngilizce'ye dönmeye başladı. Şaşırmıyorum değil. Daha önce de yaşamıştım bunu ve ileride daha neler olabileceğini, bazen Türkçe konuşurken bile kelimeleri unutabileceğimi biliyorum. Ortada bir Türk'ten eser yok şimdilik.

Asfalt yolda yürüyen peregrino (Antonio)
İkinci günün sonuna gelmişken daha yeni ayaklarımda bir sızı hissediyorum. Beklediğimden çok daha iyi durumdalar. Ayakkabı tercihim gerçekten doğru gibi. Bugün genellikle yol taşlık olduğu için oldu sanırım bu sızlama da.

13.49: İlk kez gerçekten asfalt bir yola girdik. Şimdiye kadar kısa mesafelerde asfalta rastlamıştım ama şimdi uzun zamandır araba yolundan ilerliyoruz. Güneş tam tepemizde, hava da inanılmaz sıcak.

Bizimkilerle aramda biraz mesafe bıraktım. Artık yalnız yolculuk etmek de istiyorum. Kendime ayıracağım vakit pek kalmıyor geriye. Biraz olsun yalnız yürümek istiyorum. Sanırım en iyisi sabah yürümek. 6.30 gibi yola çıkıp 2 civarında yürüyüşü bitirmek. Sıcak insanı gerçekten bunaltıyor. Eriyeceğimi bile düşünmedim değil. Burgos ile Leon arasındaki parkurun buradan daha sıcak olacağını biliyorum. Bakalım neler olacak...

Camino boyunca karşılaştığım en sıcak yer
14.04: Şu anda Larrasoana'ya vardığımda oturup internette dolaşmanın hayali ile yaşıyorum. Serin bir bira, gölgelik, biraz rüzgar... Oturup haberlere bakmak istiyorum.

14.39: Yürümeye devam... Artık günü bitirmeye çok az kaldı. Daha önceki İspanya seyahatimde çalışma kampında bizi bir yere götürmüşlerdi. Şu anda kendimi orada yürüyor gibi hissediyorum. Yolun yapısı ve etrafta gördüklerim bana o anları hatırlattı.

Artık bir şeyin farkına varıyorum. Google'da yola baktığım onca saatte aslında Camino'nun çok az bir kısmını görmüşüm. Aslında yol aracın giremeyeceği kadar dar patikalardan ve araba yolunun yakınında olan ancak görünmeyecek kadar da uzak yerlerden geçiyor. Camino rotasının buradan geçmesi çok daha güzel oldu benim için.

Larrasoana Köprüsü
14.50: Sonunda gün bitti. Larrasoana'ya vardık. Sonunda benim için de dinlenme zamanı. Albergue girişinde bizi çok güzel bir İspanyol kızı karşıladı. O anda Constantin ile birbirimize baktık, Antonio'nun ise o anda tek aklından geçen ayakkabılarını çıkarıp keyif yapmaktı. Ücretlerimizi ödedik, kullan-at çarşaflarımızı aldık ve yatakhanenin olduğu diğer binaya geldik.

Duş ve çantayı toplamanın ardından ilk işimiz bara gitmek oldu. O sırada İrlandalı bir çift ile tanıştık. Carol kendi milletinden birilerini gördüğü için sevinçliydi. Herkes aynı masada oturup serinlerken kahkahalarımız bu ufak kasabanın diğer ucundan bile duyulabiliyordu.

Albergue Larrasoana
Akşam yemeği için ne yapacağımıza karar vermemiz gerekiyordu artık. Yorgun olduğu için Carol barda kalıp hazır yemeklerden sipariş vermeyi seçti. Kolay değil, ilk gün çantasını önden göndermişti ama bugün yanında taşımayı seçti. Biz de malzeme almak için kasabanın bakkalına yöneldik. Gerçekten bu kadar güler yüzlü bir bakkal ile karşılaşmak şaşırtmadı değil. Hepimizi kapıda karşıladı, teker teker elimizi sıktı ve nereli olduğumuzu sordu. "Turco" cevabını duyunca diğer herkes gibi gözleri açıldı, gel sana hediyem olsun diye hepimize birer bardak rose şarap ikram etti. Gerçi sonradan öğrendiğim kadarıyla her misafirine ikram ediyormuş ama olsun, hoşuma gitmedi değil.

Makarna, ekmek, domates sosu... Akşam yemeğimiz hazır. Albergue mutfağında yemek pişirmek için sıra vardı. Bir süre beklemek zorunda kaldık. Koreliler ve başka bir kalabalık grup da o sırada yemek pişirdiği için kalabalıktı. Herkesin aynı anda yemek yapması, birlikte, büyük bir aile şeklinde güzel bir akşam yemeği ile sonuçlandı.

Yemeğin ardından oturup dinlenme, internette geçirilen zaman derken, saat akşam 10 olmuştu. Işıklar kapanmadan hemen önce odama vardım ve hayatımdaki en güzel uykulardan birini uyudum...

Bonus: Peregrinolar 500 Miles şarkısını söylemeye çalışırsa... (500 mil, 800 km - Camino de Santiago'da da yaklaşık 800 km yürüdük.)


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder