7 Eylül 2015 Pazartesi

Pamplona - Saint Jean Pied de Port

14 Temmuz 2015

Saint Jean Pied De Port kasabası - Fransa
Yılların hayali gerçeğe dönüşürse... Pamplona'dan Conda firmasına ait otobüsle Fransa'nın Saint Jean Pied De Port (SJPDP) kasabasına doğru yola çıktım. Yolda aracın arıza yapması canımı sıkan tek olay olsa da, 75 dakikalık gecikme, firmanın yeni otobüs göndermesi ile son buldu. Otobüste benim gibi bütün bu yolu yürüyecek olan 8 kişi vardı. Acaba kalabalık olur mu, yer bulabilir miyim gibi endişelerim vardı ancak boş koltukları gördüğümde şaşkınlığım yüzümden okunuyordu...

Otobüste tanıştığım Antonio, Granada - Andalucia'dan gelen bir İspanyoldu. Sonraki üç günümü onunla beraber geçireceğimden ise o sırada haberim yoktu. Ayrıca tanıştığım iki Koreli kız ve başka bir İspanyol kız ile Santiago'ya doğru yol boyunca sık sık karşılaşacak ve muhabbet edecektim. Sadece 17 yaşında, neden yürümüyorum ki diyen bir Alman kızı daha ilk günden kaybedecektim.

Eşek ve köpek ile beraber yürüyen hacılar
Bu yolda herkesin temposu kendine göre ve herkes kendi yolunu yürüyor. Daha en başından hedefimi koymuştum. Tek başıma gidecektim. Yanıma birisi gelse de, bir süre sonra yalnızlığı tercih ettiğimi söyleyecek ve yanımdan uzaklaştıracaktım. Nitekim de öyle oldu. Çok fazla arkadaşım oldu ancak toplamda sadece beş günümü başkaları ile yürüyerek geçirdim.

Otobüsün arıza yaptığı yer tesadüfen Camino'nun geçtiği bir noktaydı. Daha öncesinde yürüyen hacıları görmeme rağmen ilk kez eşek ile burada karşılaştım. Yaptığım araştırmalarda insanların at ile yürüdüklerini duymuştum ancak eşek görmek garip gelmişti. Gerçekten de yolun sonuna kadar da bu şekilde devam etti. 6-7 farklı yerde eşek görmeme rağmen hiç at ile yürüyene karşılaşmadım.

SJPDP hac bürosu ve pasaportum
Yeni otobüs gelmişti ve artık Saint Jean'a doğru ilerliyorduk. Manzara o kadar güzeldi ki, her yeri görebilmek için etrafıma pür dikkat bakıyordum. Roncesvalles'e geldiğimizde yeni biri daha bindi otobüse ve varış noktamıza doğru ilerlemeye başladık. Tabelalardan, geçtiğimiz yolun Valcarlos Yolu olduğunu anlamıştım. Daha önce pek çok sefer haritadan ve Google Street View'dan burayı kontrol etmiştim. SJPDP'tan Roncesvalles'e giden iki rota vardı. Napolyon ve Valcarlos. Otobüsten gördüğüm kadarıyla seçimimi doğru yapmıştım. Napolyon'dan gidecek ve Pireneler'in tepesine çıkacaktım.

Şehre indiğimizde ilk işimiz hac bürosunu aramak oldu. İnsanlara sora sora yerini bulduk ve Camino de Santiago boyunca yanımdan eksik etmeyeceğim hac pasaportum ve deniz kabuğumu buradan aldım. Ofiste gönüllü olarak çalışan Bernard, İngilizce'sinin olmaması nedeniyle Fransızca konuştu. Bana fazla yardım edemese de, zaten anlattığı her şeyi biliyordum ve gösterdiklerinin ne olduğunu o daha anlatmadan cevap veriyordum. Hayatımın en büyük amacı uğruna uzun süre araştırma yapmıştım.


Akşam yemeğim
Hac bürosunda işimiz bittiğinde Antonio kendine büroda bir albergue ayarlamıştı. Koreli ve Alman kızlar başka bir albergueye yerleşmişti. Benim ise önceden rezervasyonumu yapıp parasını verdiğim bir yer vardı. Akşam yemeği için sözleşip kendi yerlerimize dağıldık.

Kaldığım albergue olan Gite Ultreia, şehirdeki en ucuz yer olmasa da gayet rahattı. Ayrıca, SJPDP'ta kalacak yer bulmak o kadar kolay olmadığı için internetten daha oraya gitmeden rezervasyon imkanı da sunuyordu. Yolun başından sonuna kadar da bir albergue için verdiğim en yüksek fiyat olan 17 Euro'yu buraya vermiştim. Sıcak duş ve dört kişilik temiz bir oda.

Yıkanıp ertesi gün giyeceğim kıyafetlerimi hazırladım, çamaşırlarımı yıkadım ve dışarı çıkmak için hazırlandım. Kızların kaldığı otelde buluşacaktık. Antonio ise gelmemişti. O olmadan akşam yemeğine gittik ve yolculuğun öncesinde kendimi şımartmak için güzel bir yemek sipariş ettim. Yol boyunca ara sıra bunu tekrarlayacaktım.

Otobüste tanıştığım arkadaşlarım
İçkilerimizi Camino için kaldırdık ve yemek boyunca muhabbet ettik. İnsanların sadece Camino'nun ne olduğunu duyup, neden gitmiyorum ki deyip geldiklerini ilk kez burada öğrenmiştim. Oysa ki bir ay boyunca yürüyeceklerdi ve karşılarına çıkacak şeyleri hiç mi merak etmiyorlardı. Hiç bilgi edinmeden yola çıkma düşüncesi bana garip geliyordu ancak bu onların düşüncesiydi. Sonrasında pek çok arkadaşımın da bu şekilde yürüdüğünü öğrendim ancak benden çok daha fazla bilgisi olan insanlarla da karşılaştım.

Yemeğin ardından şehirde ufak bir tur yaptım. Ne de olsa burayı görmek için yanıp tutuşuyordum. Ancak o kadar ufaktı ki, yarım saat geçmeden tüm sokakları dolaşmıştım. Artık vakit geliyordu, kalacağım albergueye gidip dinlenmem lazımdı.

Backpackim Osman,
nazar boncuğum ve
deniz kabuğum
O akşam erken uyumam gerekiyordu, saat 10'da yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım ancak şansıma 14 Temmuz, Fransız Devrimi'nin yıldönümüydü ve şehirde konser vardı! Müzik sesi yüzünden uyumak imkansızdı. Neyse ki yanımda kulak tıkaçlarım vardı ve biraz olsun işe yaradılar. Garip olan ise, Fransız Devrimi'ni kutlarken çalınan şarkıların hepsinin İngilizce olmasıydı...

Bir süre sonra sızmıştım bile. Ertesi gün büyük gündü. El Camino de Santiago benim için resmen başlıyordu...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder