3 Eylül 2015 Perşembe

Madrid İzlenimleri

Beni evinde ağırlayan arkadaşım
Nacho ile Madrid sokaklarında
Madrid'i başlangıçta sadece havalimanını kullanıp, eski bir arkadaşımı görüp, ertesi gün Pamplona'ya gidene kadar vakit geçirebileceğim bir yer olarak görüyordum. Ancak bundan çok daha fazlası varmış. Şehirde sadece yarım gün geçirmiş olmama rağmen, bütün bir yazıya sığabilecek kadar çok izlenim edindim. Sadece esas yerleri görebildiğimden, bu yazıyı bir şehir rehberi olarak görmeyin. Yine de aklınızda bir fikir oluşmasına yeterli olacaktır.

Öncelikle, şehir yürüyerek gezilebilecek kadar ufak. Hiç değilse önemli yerleri bu şekilde görebilirsiniz. Güzel bir planlama ile kısa yollardan tüm tarihi meydanları ve binaları sırasıyla gezebilirsiniz. Yine de bu çok fazla vaktinizi alacak! Neden mi? Her yerde görülmesi gereken bir heykel, tarihi bir yapı, meydan, sanat eseri var.

Park El Retiro'nun içindeki yapay göl

Madrid - Park El Retiro
Merkezde neredeyse hiç yeni bina görmedim, ayrıca sayısını bile hatırlayamadığım kadar çok meydana gittim. Geniş caddeler, planlı şehirleşme, çok fazla sayıda park olması ve her bir köşeye ağaç dikilmesi ilk anda göze çarpanlar. Arkadaşıma neden bu kadar eski bina olduğunu sorduğumda, "Gerçek anlamda Madrid hiç savaş görmedi, bu yüzden binalar hiç yıkılmadı." dedi. Eski binaların yanında şehirde tarihi karakterlerin çok sayıda heykeli var. Ayrıca heykel gibi süslenmiş sokak sanatçıları da... Şehirliler bu duruma çok alışık gözükse de, bu sanatçılar turistlerin ilgi odağıydı. Biraz dikkatli bakınca yaptıkları hileleri farketmemek elde değil.

Sokak sanatçıları
her yerde
İnsanlar buluşmak için bu sayısız meydanlardan ya da parklardan birini tercih ediyor. Parklar yakın arkadaşların buluşup çimenlere uzanıp muhabbet etmesi, vakit geçirmesi için ideal. Ayrıca spor yapanlar, ip üstünde yürüyenler, buluşup müzik çalanlar da cabası. Gençlerin ise buluşma yerleri, meydanlar ve bu meydanlardaki kafeler. Bu kafeler caddelerin üzerine konulmuş birkaç masa ve sandalyeden oluşuyor ve hepsinin üstünde tente var ancak en önemlisi; sadece 1 Euro'ya her türlü içeceği alabiliyorsunuz! Ayrıca çeşidine göre fiyatı değişse de, 1-2 Euro arasında tapas da bulabilirsiniz.

Ayrıca insanların rahatlıkları da imrenilecek seviyede. Bizdeki gibi sokakta yürürken kavgaya tutuşma, neye bakıyorsun sen birader deme, sevgiliyle yan yana oturursam acaba bir tanıdığı görür mü gibi bir olay Avrupa genelinde olduğu gibi burada da yok. Herkes kendi halinde.

Madrid Almudena Katedrali

Parklarda ip üstünde
yürüyen gençler
Denize uzak olsa da, Akdeniz insanlarının sıcakkanlılığını ve rahatlığını kesinlikle gösteriyorlar. Hatta başıma çok garip bir olay geldi. Turistler bile bu sıcakkanlılıktan nasiplenmişler. Havalimanından şehire gitmek için metro biletini alacak yer arıyordum. Bu sırada yanıma bir turist yaklaştı, bilet aradığımı farketti ve bana kendi biletini verdi! "Al bunu kullan, gün boyu geçerli bilet almıştım, kullanmaya fırsatım olmadı, şimdi de gidiyorum artık, senin olsun." diye uzattı. Bu hareketi beni inanılmaz duygulandırsa da, iyi niyetiyle bana verdiği bilet sonradan öğrendiğim kadarıyla sınırlı kullanımlıymış. Benim metroya binebilmem için yetmedi. Yine de bunu düşünmesi bile yeterliydi.

Atocha Tren Garı'nın içindeki orman
Sıcakkanlılık demişken, şehir inanılmaz sıcaktı! Arkadaşım bu sıcaklığın normal olduğunu söyledi. Gecenin 12'sinde dışarıda olmama rağmen terliyordum. Ne kadar sıvı tükettiğimi anlatmama gerek yoktur sanırım. En son metroda dili dışarıda dolaşan deve gibiydim ve 'suuu' diye ağlıyordum.

Bu sıcaklığın sebebi şehrin coğrafi konumu. Okyanustan gelen serin rüzgarlar var ve iki dağın arasında kurulmuş bir şehir olmasından dolayı yağmur da alıyor. Ayrıca merkezde her yerin yeşil. Ancak buna aldanmayın. Şehrin dışına çıkıldığı anda çöle benzeyen savanlar başlıyor. 

Madrid şehrinden bir manzara
Şehrin simgesi olan ayı
Sabahın erken saatlerinde artık Madrid'den ayrılıyorum ve bu yazıyı Pamplona'ya giden trende yazdım. Ağaç olayını o kadar abartmışlar ki, tren istasyonunun içinde bile resmen bir orman vardı. Ayrıca Camino'ya gitmek üzere yola çıkan iki kişi gördüm. Birisi şu anda tam çaprazımda oturuyor ve ikimizde de aynı rehber kitap var.

Son olarak, İspanya'nın tren şirketi olan Renfe'ye gerçekten hayranım. Hayatımda ikinci kere Renfe ile seyahat ediyorum ve yine herkese hediye olarak kulaklık verdiler.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder